
Anksiyete/Kaygı ile Panik Atak Arasındaki Fark Ne?
Anksiyete/Kaygı ile Panik Atak Arasındaki Fark Ne?… Birkaç yazı evvel, panik atakla nasıl baş edilebileceği üzerine yazmıştım. Bu içeriğin oldukça önemli olması ile beraber, klinik tecrübelerim arasında yeni gözlemlediğim bir durum aslında bireylerin anksiyete/kaygı yaşamak ile panik atak geçirme arasındaki farkı tam olarak ayırt edemedikleri yönünde oldu. Dolayısıyla, bu konudaki önerilerime, anksiyete/kaygı ile panik atak arasındaki farkı anlatmak ile devam etmek istiyorum.
İki Önemli Fark
Anskiyete/kaygı ile panik atakları değerlendirdiğimizde, temelde iki önemli fark ortaya çıkmaktadır. Bunlardan birincisi, tetikleyen durumlar, ikincisi ise, atağın süresi ile alakalıdır.
Anksiyete/Kaygı “Stressor” lar ile İlişkili
Bu bağlamda, anksiyete/kaygı anları, bilim dilinde “stressor” olarak tanımladığımız durumlar ile ilişkili olarak ortaya çıkar. “Stressor” lar da, isminden tahmin edilebileceği gibi, gündelik hayatımızda strese neden olan sebep, durum ve şairelerdir. Stres herkes için farklı bir şey ifade ettiğinden, bu anlamda her birey için bu durumların ne olduğu da elbette farklılık gösterir, ancak, burada mühim olan nokta, anksiyete/kaygı anları “stressor” lar ile ilişkili olduğundan, kişi neden anksiyete/kaygı yaşadığını fark edebilmekte, adeta eli ile işaret ederek gösterebilmektedir. Başka bir deyişle, anksiyete/kaygı yaşayan insan bunu neden yaşadığını bilmekte ve ifade de edebilmektedir.
Bu gerçeğe birkaç örnek, bir insanın ıssız bir tünelden geçerken, aniden ayak sesleri duyması veya lunaparkta hızlı trene bindiğinde, hızlı trenin yönünün yüksek bir tepenin aşağısına doğru yöneldiğini görmesi durumları olabilir. Öyle ki, bu durumlarda, kişinin kalbi, panik atağa benzer bir şekilde, hızlıca atmaya başlayabilir. Ancak, bahsi edildiği gibi, bu artışa neden olan sebepleri kişi bilmektedir: birinci örnekte, nedeni (yani stressor) ayak sesleridir, ikinci örnekte ise neden (stressor) hızlı tren ile yüksek bir tepeden aşağıya inmektir. Panik ataklarda ise, bu tür bir nedensel anlamlandırma veya anlamlandırabilme yoktur. Neden? Çünkü, panik ataklar, önceki yazıda da bahsini ettiğim gibi aniden, âdeta ortada hiçbir neden olmaksızın ortaya çıkarlar. Bu anlamda, televizyon izlerken, çay içerken, uykuya hazırlanırken (hatta en fazla uyku uyanıklık arasında) veya plajda güneşlenirken bile kişi panik atak yaşayabilmektedir. Bu sebeple, panik ataklar sebebini bilmediğimiz olaylardan, aniden ortaya çıkan durumlar olduğundan, bu iki örnekte yaşanan bu kalp atışındaki artış aslında panik atak değil, anksiyete/kaygı yaşamaktır. Panik atakları, yaşayanlar için o kadar korkunç kılan da aslında tam da bu “bilinmemezlik” durumudur. Bu sebepledir ki, kontrolü kaybedeceklerinden, kalp krizi geçireceklerinden, belki de öleceklerinden korkar, çoğunlukla da kendilerini acilde bulabilirler.
“Stressor” Geçince Anksiyete/Kaygı da Geçiyor
Bahsi edildiği gibi, anksiyete/kaygı yaşandığında, kişi neden yaşadığını bildiğinden, strese neden olan sebep oratadan kalktığında, anksiyete/kaygıları da yok olabilmektedir. Yukarıdaki örneklerden devam edecek olur isek, kişinin kalp hızında yaşadığı o artış ve korku duyguları, birinci örnekte, ayak sesleri sonlandığında veya kimden geldiği ayırt edildiğinde, ikinci örnekte ise, o yokuştan aşağı hızlı tren ile başarılı bir şekilde inildiğinde yok olur. Yani, “stressor” ortadan kalktığında, anksiyete/kaygı da ortadan kalkmaktadır. Bu bağlamda da, anksiyete/kaygı süre açısından genel olarak kısa süren ataklardır.
Panik ataklarda ise durum böyle değildir. Çünkü, kişi vücudunda yaşadığı belirtilerin nedenini tanımlayamaması ile birlikte, bu tanımlayamamanın getirdiği “belirsizlik” hissinden çarpık yorumlamalar ile durumunun ciddiyetini artırabilmektedir. Bu açıdan da, bu türden ataklar anksiyete/kaygı yaşamaya nazaran çok daha uzun süren ataklardır. Bu süre zarfı, 10-30 dk ile 1 saat arası gibi değişkenlik gösterebileceği gibi, panik bozukluğa dönüştüğü takdirde etkileri bazen aylar, tedavi edilmeyip, dikkate alınmadığı takdirde de bazen yıllar sürebilir. Çünkü, panik ataklar, panik bozukluğuna dönüştüğünde fiziksel olarak hiçbir sorun bulunmaksızın, kişi panik atakların tekrarlaması endişesi durumuna girer.
Panik bozukluk toplumda en sık görülen rahatsızlıklardan biridir. Denebilir ki her 100 kişiden yaklaşık 3-4’ü bu hastalığı ya daha önce geçirmişlerdir ya da halen bu hastalığı yaşamaktadırlar. Kadınlarda görülme sıklığı erkeklere oranla 2-3 kat fazladır. Yani, panik atağı tanıyabilmek ve ardından da baş edebilmek oldukça kritik bir mesele aslında.
Bu konuda yazdığım Panik Atakla Baş Etmek için 10 Öneri başlıklı yazımı okuyabileceğiniz gibi, sadece teori de kalmayıp, pratik beceriler de kazanmak adına Nefes ve Gevşeme Egzersizleri Eğitimi‘me de katılabilirsiniz.

Dr. Klinik Psk. Kadriye Slocum İnce
İstanbul Şehir Üniversitesi Psikoloji Bölümünden üniversite birincisi olarak mezun olmuştur. Yüksek lisansını İstanbul Üniversitesi, Uygulamalı Psikoloji Tezli Yüksek Lisans programında tamamlamıştır. Doktorasını FSMVU ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi Klinik Psikoloji Doktora (Ortak) programında tamamlamıştır.
Bir cevap yazın