Aile ve çift terapisinin en önemli öğelerinden biri de çiftin cinselliğe bakışı ve cinselliği hayata geçirme biçiminin gözden geçirilmesidir. Dolayısıyla insanların hazır olduğu ve paylaşmak istediği ölçüde onların mahrem alanlarına konuk oluyoruz. Seanslarda takip ettiğimiz danışanlarımızın paylaştıkları ve literatürün de bize sağladığı verileri bir araya getirerek şu hususların altını çizmenin yararlı olacağını düşünüyorum. Konuyu sizlerin de rahatça takip edebilmeniz açısından maddeler halinde ele alacağım.

Evlilik öncesi cinsellik: Gençlerin bu konuya bakışı oldukça değişkenlik göstermektedir. Bir kısmı kesinlikle yanlış olarak görürken, bir kısmı bunu doğal bulmakta hatta ailesinin bu konudaki tavrını da önemsememektedir.  Bir örnekle başlayalım. “Üniversiteye devam eden genç kız bir genci sevmektedir. Bir süre sonra partnerinin baskısına dayanamaz ve onu kaybetme kaygısıyla partneriyle beraber olur. Fakat kendi inancına ters düşen bir eylem içine girdiği için bu suçluluk duygusu ile baş edemez.” Bu noktada sadece cinsellik değil aslında bireysel tercihlerimizin sonuçları üzerinde de durmak gerektiğini düşünüyorum. Sadece karşı tarafın arzularını merkeze alarak yaptığımız tercihler nedeniyle kendimizle çelişkiye düşebiliriz. Bu tür olumsuz başlangıçlar bazen gençlerin cinselliği sadece başkalarını memnun edecekleri bir alan olarak görmelerine ve kendilerinden vaz geçmelerine neden olabilir. Oysa cinsellik kişinin kendi arzularını da ifade alanıdır. (bu noktada toplumsal sonuçlar vb bazı detaylara yazının içeriğini daraltabilmek için değinmeyeceğim)

Yirmili yaşlarda bir çiftin hikayesiyle devam edelim. “Çift evlilik öncesinde cinsel ilişkiye girer ve bir çocuk aldırır. Bu durum kızın ailesi tarafından öğrenilir. Akabinde  gençler hazır olmadıkları bir evlilik yapmak zorunda kalırlar.” Bu konu nerdeyse evliliklerinin tamamında onların birbirlerine bakışını etkiler. Adam bu duruma düştüğü için kadını suçlamaktadır. Aslında ortak bir eylemin sorumluluğu ne acıdır ki kadına kalmıştır. Tüm evliliği boyunca kadın bu eylemin yükünü taşımak zorunda bırakıldığını ifade etmiştir. Tam tersi bu durumun taraflar açısından hiç sorun olmadığı ilişkilerle de karşılaştım. Dolayısıyla bildiğim tek gerçek meseleye nasıl bakıldığı kişiden kişiye ve kişinin inanç sitemine bağlı olarak oldukça değişken olduğudur. İşte bu noktada toplumsal bir zaafımızın üzerinde durmakta fayda var. Ortada eğer bir yanlış varsa bu iki tarafında yanlışıdır. İki yetişkin, ortak bir eylem içine girmiştir dolayısıyla sadece kadın değil adam da sorumludur.

İlk Gece: Evlilikte ilk gece mevzusu ise özellikle üzerinde durulması gereken bir husus. Çünkü toplumun hemen hemen her kesimi bu konuda yeterince bilgi sahibi değil ya da yanlış bilgi sahibi. “Nikah başvurusu için sağlık kontrolleri yaptıran çift erkeğin hepatit-b taşıyıcısı olduğunu öğrenir. Kızın aşısı yoktur. Evlenmelerine ise çok az zaman kalmıştır. Bu durumu kimse ile paylaşmayan çift ne gariptir ki o koşturma esnasında gerekli doktor yardımını da alamaz. Tek bildikleri üç doz aşı yaptırmaları gerektiğidir. Fakat sadece tek dozu yaptıracak kadar zamanları kalmıştır.  Bu durum özellikle kızı çok kaygılandırır”. “Acaba ona da bu hastalık cinsel yolla bulaşır mı?” Obsesyon onun yakasına yapışır. Üstüne bir de ilk deneyimin acı vereceği inancı eklenince tipik bir vajinusmus vakası olarak cinsel ilişkiye giremez. Taki cinsel sorunlarla çalışan bir terapistle çalışana kadar. Bu durum doğru bilgilenmenin ve meseleye doğru bakmanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gözler önüne sermektedir. Bu kız için ilk ilişki travmatik bir birleşme iken bir başka genç kız birleşmenin nasıl gerçekleştiğini dahi anlamadığını ifade etmektedir. Çünkü bu konuda bilgi sahibi olan bir çok kişinin de bildiği gibi cinsellik asla acı verici bir deneyim değildir. Onu zor hale getiren kafamızdaki inançlarımızdır.

Bir diğer problem ilk seferde tam bir birleşme olması gerektiği inancıdır. Oysa unutulmamalıdır ki nasıl ki insan düşe kalka yürümeyi öğreniyorsa cinsellikte zaman içinde öğrenilen ve gerçek manada keşfedilen bir alandır. Dolayısıyla ilk gece tam bir birleşme olmaması asla problem değildir. Problem haline getiren kaygılanıp bu meseleyi takıntı haline dönüştürmektir.

Sağlıkçıların gençlerin cinselliğe nasıl başlayacakları konusunda yardımcı olmaları gerekmektedir. Fakat maalesef bazen durumu karmaşık hale getirdiklerine şahit oldum. Evlenmeden önce korunma yöntemleri konusunda bilgi sahibi olmak için doktora giden genç hanım doktorunun bu konuda duyduğu rahatsızlıktan ötürü yeterince yardım alamadığından şikayetçi olmuştu. Olağan bir muayene için doktora başvuran bazı kaygılı hanımlar, “hele de vajinusmus vakası ise” , ellerinde aletlerle doktoru gördüğünde masadan bağırarak kalktığını dile getirebilmektedir. Tam tersi bir başka kaygılı hanım ise doktorunun onu tüm süreç hakkında bilgilendirdiğini, hiçbir aleti ona göstermediğini ve muayene esnasında elini tutarak muayene ettiğini anlatmıştı. Bu tavır karşısında sorunun üstesinden gelen bu hanım, doktorundan minnetle bahsetmekteydi. Sanırım bu noktada özellikle kadın doğumcuların bu durumun kendileri için sıradan bir ritüel olsa da hasta için çok kaygı verici olabileceğini unutmayıp yardımcı olmaya çalışmaları, bu hastaların problemi aşmalarına yardımcı olacaktır.

Kadınlar cinsellik konusunda erkeklerden daha isteksizdir inancı: Genelde kadınların erkeklere kıyasla cinselliğe önem vermediği gibi bir algı bulunmaktadır. Aslında bu kalıp yargı yanlıştır. Kadınların büyük bir bölümü toplumsal ve dini hassasiyetleri gereği evlendikten sonra cinsellikle tanışır. İlk etapta cinsellik konusunda rahat edemeyen kadın, bir süre sonra eşine uyum sağladıkça cinselliğe yüklenen anlam değişir.

Kırklı yaşlarında eşi tarafından aldatılan, bir süre eşinden ayrı yaşamış, evlerinde kavga gürültünün hiç eksik olmadığı bir bayan danışanımın söyledikleri benim için çok öğretici olmuştur. “Cinsel hayatımız gayet iyi, ben dindar bir kadınım. Cinsellik benim de ihtiyacım. Bu ihtiyacı başka erkeklerle karşılayamayacağıma göre kendimi neden bundan mahrum edeyim ki?!”

Cinselliği önemsiz bulmak: Bilhassa kadınlar, erkeklerin cinselliği aşırı yüceltmesinden rahatsızlık duyar. Fakat eşleri başka bir kadına yöneldiğinde ya da yeterince onunla ilgilenmediğinde büyük bir hayal kırıklığı yaşayabilir. Böyle bir durumda beğenilmediği, arzulanmadığı düşüncesi canını yakabilir. Bu çerçevede bazen sanırım kendine bunu hatırlatıp, eşim beni beğeniyor, “benimle birlikte olmayı arzu ediyor” demekte fayda var.

Cinselliğe aşırı değer atfetmek: Evlilik birlikte çıkılan bir yolculuktur. Bazen hastalıklar, yaşanan bazı rahatsızlıklar nedeniyle cinsellik sekteye uğrayabilir. Bu durumda eşine yeterince anlayış göstermemek bu durumdan dolayı eşini suçlamak özellikle problemi yaşayan kişi için çok üzücü olabilir.

Hamilelikler, lohusalık vb süreçlerde bebeğin ya da annenin sağlığı için doktor tarafından cinsel yasaklar konulabilmektedir.  Bu durumu anlayışla karşılamak ve eşine nasıl yardımcı olabileceğini odaklamak bu sürecin iki taraf açısından da rahatlıkla atlatılabilmesini sağlayacaktır.

Eşinden beklentilerini net bir dille ifade edememek: Cinsellikle ilgili bazı kalıp yargılar vardır. Makyaj, iç çamaşırları, güzel kokular vb detayların çiftleri birbirine yaklaştıracağı düşünülür. Oysa bu konular oldukça kişisel olup beklentiler de çok değişebilmektedir. Makyaj yapan eşine “hafif meşrep kadınlara” benzemişsin diyen bir beyle de karşılaştım. Ellili altmışlı yaşlarda eşinin yatarken daha özel şeyler giymesini arzu eden erkeklere de. Ya da sürekli duş alıp yatan eşinin “yıkanmasa da teninin kokusunu alsam” dediğini de şahit oldum. Bu örnekleri sizlerle özellikle paylaşıyorum. Çünkü bu alan oldukça mahrem olduğu, kişilerin hiç kimseyle konuşamadığı bir konu olması sebebiyle de normal olan ve olmayan ayrımını yapamadıkları için, insanların oldukça zorlandıkları bir alan. Bu noktada sadece birbirinizi dinlemenizi, kırmadan, uygun bir dille taleplerinizi dile getirmenizi önerebilirim.

Ek olarak beraberlik esnasında sözle ya da dokunarak birbirinizi yönlendirmenizin memnuniyetinizi arttıracağını ifade edebilirim.  Unutulmamalıdır ki tarafların birbirini memnun etmek için yapacakları her eylem aslında cinsellikten duydukları keyfi de önemli etkide etkileyecektir. Dolayısıyla aslında ilişkilerine artı bir puan olarak geri dönecektir.

Eşler arasında problem olduğunda yatak ayırmak: Özellikle eşler problem yaşadıklarında yataklarını ayırma yoluna gidebilmektedir. Birçoğu eşine kırgın ya da kızgın olduğu için bunu yaptığını ifade eder. Bir kısmı eşini cezalandırmak için böyle bir yola başvurur. Bazı çiftlerde bu süre birkaç günü geçmez biraz sakinleşince ya da ikinci bir kavganın akabinde tekrar aynı yatakta uyumaya başlanır.

Oysa bazı çiftler için bu süre bazen o kadar uzar ki eşlerin aylarca aynı yatakta yatmadıkları ya da odalarını ayırdıkları görülür. Bu durumda unutulmaması gereken tek gerçek vardır. Cinsellik iki kişi arasında yaşanan oldukça özel bir alandır. İki eşi birbirine çok güçlü bir biçimde bağladığı gibi aynı şekilde bir evliliğin bitmesine de neden olabilir.

Mesleki deneyimlerime dayanarak şunu çok rahat bir biçimde dile getirebilirim. Birbirine çok saygılı, çok sakin, tartışmayan çiftlerin evlilikleri cinsel hayatları sonlandığında bitebilmektedir. Buna karşın birbirine bıçak çeken, aldatan bazı çiftlerin ise cinsel hayatlarını buna bağlı olarak da evliliklerini sürdüğünü gördüm.  Bu noktada ne yapayım ben böyle evliliği dediğinizi duyar gibi oluyorum.

Burada özellikle altını çizmek istediğim şey cinselliği romantizmin dışında bir olgu gibi algılamayın. Cinsellik salt dürtüsel bir eylem olmadığı gibi şefkat, yakınlık vb duygulardan tamamen bağımsız ya da iç içe de değildir. Onu karmaşık hale getiren cinselliğe yüklediğimiz anlamdır. Cinselliği yemek içmek kadar doğal bir eylem olarak görmek, sadece eşimizin değil bizim de bir ihtiyacımız olduğunu unutmamak yararlı olacaktır. Unutulmaması gereken en önemli şeylerden biri de evlilik içinde cinselliğin sürdürülmesinin gerekli olduğudur.

Uzm. Psk. Danışman Pınar Koç Yıldırım

İstanbul Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölümü’nü birincilikle tamamladı ve sonrasında Marmara Üniversitesi Eğitimde Psikolojik Hizmetler Anabilim Dalı’nda yüksek lisans yaptı.  “Ergenlerde psikolojik dayanıklılık ve benlik kurgusu arasındaki ilişki” konulu tezi ile uzman oldu.

TÜM YAZILARI

Diğer Blog Yazıları