“Off eleştirilerin sonu yok mu? Çok yoruldum… Artık dayanamıyorum!”
“Off eleştirilerin sonu yok mu? Çok yoruldum… Artık dayanamıyorum!”… Evet, “Off eleştirilerin sonu yok mu? Çok yoruldum… Artık dayanamıyorum!” duygusu, birçoğumuzun özellikle 20li yaşlarda baskın yaşadığı bir duygu… Bu dönemde, annemiz, babamız, halamız, teyzemiz, amcamız, dayımız, hocamız ve daha kimler, kimler, kendilerinde bize eleştiri yapma hakkını sadece bulmakla kalmıyor, eleştirisini ya da eleştirilerini yapıyor da… Bu eleştirilerin bazıları aslında bazen sadece yorumdan ya da fikir ve görüş beyan etmekten ibaret olsa da, yine 20li yaşlarda bu türden içeriklerin sayısı da genellikle sayıca fazla olduğundan, eleştiri olarak algıladığımız söylemler arasına bunlar da karışıp, adeta bir eleştiri yığını altında ezilmek ya da boğulmak üzere olduğumuzu hissedebiliyoruz… Bu konu üzerinde kafa yorduğumda birkaç gerçeğin farkına varmakla beraber, zihnimde birkaç görsel da belirdi… Bu yazımda bunları ilgilenenlerle paylaşmak istedim.
Öncelikle, yaşımız ne kadar daha genç ise, genellikle bize yapılan ve yapılacak olan, yorum, geri bildirim ve eleştiri sayısı daha fazladır, çünkü aslında birey olarak kendimizi tam bulmadığımızdan, başka bir deyişle, kişilik olarak henüz tam oturmadığımızdan, benliğimiz ve dolayısıyla da kişisel sınırlarımız (nelere evet ya da hayır dediğimiz) henüz tam olarak netleşmemiştir. Bu sebeple, dışardaki bireyler bunu hissederek kendi kendilerine: “(Ali, Veli, Ayşe, Fatma,…) tam olarak kendini bulamamış. Ne dersem onu etkileyebilir ve belki onda kişisel, ruhsal ya da manevi bir değişime sebep olabilirim” diyebilmektedir… ve bu farkındalıklarıyla de akabilmektedir dillerinden sözler, ifadeler… Bu durumda benliğimizi bir çember olarak hayal eder isek eğer, benliği henüz tam olarak şekil almamış çok narin ve kırılgan sınırları olan bir çember olarak hayal edebilir ve dışardakiler, toplum vb. tarafından hissedilen bu narinlikten ötürü de bu çemberin bir, iki, üç değil birçok eleştiri, yorum, geri bildirim, söylem vb.’e maruz kaldığını düşünebiliriz… (Bknz. Görsel 1)
Evet, bu aşamada hayat biraz zordur gerçekten… “Boş ver dışarıyı umursama” demek de çözüm değildir. Nitekim, sosyal varlıklarız ve bu sosyallikle toplum bizimle var olduğu gibi, biz de toplum ile var olmaktayızdır. Gözlemlerime göre, oluşumun bu aşamasında yardımcı olabilecek 3 gerçek şöyledir:
- 20li yaşlarda olan birçoooook genç bu süreçleri yaşıyor ve bu sebeple, çok büyük bir olasılıkla aldığınız yorum, eleştiri, geri bildirim, söylem vb. size has bir şey değil. Yani, “Siz bir şeyleri beceriyor olmadığınızdan (sen bir şeyleri beceremediğinden)” değil, aslında, büyük olasılıkla 20li yaşta olmanızın sonucu. Başka bir deyişle, sadece benliğiniz henüz hayatta aldığınız kararlar ve yaptığınız tercihler ile beraber daha net bir şekil almadığından kaynaklı…
- Büyük bir olasılıkla, benliğinizin o narin sınırlarının maruz kaldığı o çokça sayıdaki, söylem, eleştiri, yorum ve geri bildiriminin tümü kale alınmayacak şeyler değil… Yani, narin benliği sadece maruz kaldığı yüke odaklı tutmaktan ziyade, hangi söylem, eleştiri, geri bildirim ya da yorumu, kendi benliğinizi güçlendirmek için kullanabileceğinize yönelik içerikleri tarama ve aralarından seçmek daha doğru bir yaklaşım olabilir… Öyle ki, yorumların geldiği bazı kişiler benliğinizin narin sınırlarını güçlendirmeye katkı sağlayabilir… “İşe yarar şeyler yap” benliğe çarptı; “vaktini doğru kullan” benliğe çarptı; “ondan uzak dur” benliğe çarptı; “oralarda takılma” benliğe çarptı; “tercihlerinde hep klişeye takılma” benliğe çarptı… Evet, 4 şey çarptı demek yerine, belki de benliğiniz bu neticeye varabilir… 1’i ele, 2’yi ele, 3’ü ele, 4’ü ele, 5’i tut… İşte, kanaatimce bu kısmı başarabilmek çok önemli… Öyle ki, seçtiğiniz bazı şeyler sizi siz yapacak olacak şeylerin tohumu olabilir…
- Benliğinizin daha şekil alması ve güçlenmesi için yaptığınız bu seçimlerin meyvesini hemen görmeyi beklemeyin… Kanaatimce, alınan herhangi bir kararın meyveleri en güzel şekilde kendini 10 sene kadar bir süre sonra gösteriyor… Bu sebeple, 20li yaşlarda aldığınız herhangi bir kararınızın meyvesi büyük ihtimalle kendini en erken 30’lu yaşlarınızda gösterecek…
30’lu yaşlar demişken, evet çemberimize dönelim… Bu kararlarla ne olacak? Kanaatimce, sadece tabiatımız ve kişiliğimiz oturmayacak, aslında kişisel sınırlarımız da gittikçe güçlenecek ve tekrar görsel olarak ifade edecek olur isek benliğimiz artık eskisi kadar narin olmayacak, kalınlaşacak diyebiliriz (Bknz. Görsel 2)…
Kalınlaşması ile de, bu sefer etrafımızdakilerin ya da toplumumuzun büyük bir çoğunluğunun git gide şunu hissetmeye başladığını deneyimleyeceksiniz: “(Ali, Veli, Ayşe, Fatma… nın artık fikirleri, vb. leri var. Ona ne desem işe yaramaz kı”… Bazılarınız bu aşamada aslında, anneniz, babanız, ya da diğer büyüklerinizin sizden bazı tavsiyeler dinlemeleri gerektiği kanaatine varabilir… Bazılarınızda ise: “Ya onun için hiç uğraşmayayım bile, o değişmez ki” düşüncesi oluşabilir… İşte bu ikinci tip yaklaşımın oluştuğu bireyler aslında bu içerikte kast ettiğimin biraz daha farkında olan bireyler… İçsel dünyaları hayatın belli bir evresinde bireylerin benliklerinin çok yerleşik bir hal aldığının farkında… Evet, işte bu şekilde de 30’lu yaşlar daha az eleştiri, yorum, geri bildirim ya da söylemin benliğimizin sınırlarına ulaştığı anlamına geliyor… Yapılan tercihler ve bu tercihler için atılan adımlar kendilerini takriben 10 senede gösterir dediğimiz takdirde de aslında karşımıza çıkan tablo Görsel 3’teki gibi…
40’li yaşlar, 50’li yaşlar… git gide güçlenen benliklerin olduğu ve dışarıdan git gide azalan uyaranlara maruz kalındığı bir süreçe tekabül ediyor… Öyle ki, kısa bir süre sonra hayatta bizim artık uyarana maruz kalan birey değil de, 20’li yaşlardaki, 30’lu yaşlardaki… başka birine ya da birilerine uyaran olma sürecimize geçiş olabiliyor (Bknz. Görsel 4)…
Bu deyişle, “Off eleştirilerin sonu yok mu? Çok yoruldum… Artık dayanamıyorum!” duygusuna yanıtım şu diyebilirim: Dışarıdan gelen eleştiriler, yorumlar, söylemler ya da geri bildirimlerin sonu olamayabilir, ama azalması oldukça olası. Nasıl mı? Bu eleştiri, yorum, geri bildirim ve söylemlerin arasından seçerek, onlara 10 sene kadar bir yatırım yaparak ve bu şekilde benliğimizi güçlendirerek ve kişisel sınırlarımızı belirleyerek. Bu noktada, belki de bu zorlu sürecin en güzel meyvesi, bu sürecin herhangi bir noktasında dışarıdan maruz kaldığımız bu uyaran sayılarının biz bir emek sarf etmeden, sadece benliğimizin güçlenmesinin dışarıdakiler tarafından fark edilip ve kabul edilip, bir anda azalmaya başlayabilmeleri diyebiliriz aslında…
Diğer taraftan, bu süreçte ya da süreçlerin herhangi birinde zorluk olur ise eğer, destek almak kanaatimce oldukça önemlidir… Özellikle, gelen yorum, söylem, geri bildirim ve eleştirilerin arasında bir tercih yapma aşamasında diyebilirim… Nitekim, bu aşamada yapılan tercihlerin sonuçları kendilerini 10 sene gibi sonra gösterebildiğinden, o evrede bazı şeyleri değiştirmek için çok geciktiğimizi hissedebilir ve benliğimizin şekil almaya ve güçlenmeye devam etme gücünü kendimizde bulamayabiliriz… Ki bunu yapabilmeye devam etmemiz ruhsal sağlığımız için elzemdir…
Dr. Klinik Psk. Kadriye Slocum İnce
İstanbul Şehir Üniversitesi Psikoloji Bölümünden üniversite birincisi olarak mezun olmuştur. Yüksek lisansını İstanbul Üniversitesi, Uygulamalı Psikoloji Tezli Yüksek Lisans programında tamamlamıştır. Doktorasını FSMVU ve İstanbul Medeniyet Üniversitesi Klinik Psikoloji Doktora (Ortak) programında tamamlamıştır.
Bir cevap yazın