Kronik hastalık kıskacında aile kurmak ya da yürütmek
İnsanlar belli bir olgunluğa ulaştıklarında aile kurmak için hayaller kurmaya başlarlar. Bu düşünce onların bu konuda arayışlara girmelerine neden olur. Etraflarına alıcı gözle bakan birçok insan bu süreçte kendine uygun bir eş bulmak için adımlar atar. Oysa bazı kişiler için durum biraz daha karmaşık olabilir. Özellikle kendinde ya da ailesinde kronik bir rahatsızlığı olan bireyler bu durumdan dolayı dışlanabilir. İlişkileri başlamadan bitebilir. Bu durumda olan kişilerin bir süre sonra durumlarını gizleme eğilimi içine girdiklerini klinikte sıklıkla görmekteyiz.
Örneğin epilepsi hastası olan bir hanımın nişanlısından bu durumu saklamayı tercih ettiğine şahit oldum. Bu hanım, dalgınlık ve kısa süreli ortamdan kopma, söylenenleri duymama ya da tepki vermeme şeklinde kendini gösteren bir kaç nöbet geçirmişti. Bu nöbetler nişanlısının yanında olduğu için nişanlısı şüphelenmiş ve durumu didiklemişti. Fakat kadın hiçbir şekilde evlenmeden önce hastalığını paylaşmak niyetinde değildi.
Başka bir vaka örneğinde ise genç bir hanımın kardeşinde gelişimsel bir bozukluk bulunmaktaydı. Gençler bu konuyu kendi aralarında konuşup sorun etmediler. Fakat erkeğin ailesi açısından bu durum sorun haline getirildi ve genetik bir sorun olup olmadığı aile tarafından sorgulandı. Bu konu gençler arasında sorun olduğu noktada terapiye başvuruldu.
Peki bu durumda doğru olan ne? Ne yapılmalı? Soruları gündeme geliyor tabi ki. Öncelikle problemi yaşayan tarafın bu konuda yaşadığı hassasiyet unutulmamalıdır. Bu durum bir eksiklik değil, hayatın akışı içerisinde herkesin başına gelebilecek bir sağlık sorunu olarak ele alınmalıdır. Diğer yandan partnerimizin bu konuda yaşadığı kaygılar da özenle değerlendirilip konuşulabilmelidir. Hastalık genetik geçişli midir? İleride çocuk sahibi olmaya engel bir durum var mıdır? Çifti bekleyen bir tedavi süreci bulunmakta mıdır? İlaç kullanımı ya da bazı özel tedbirler gerekli midir? vb birçok sorunun konuşulup değerlendirilmesi yararlı olacaktır. Evlilik ne ölçüde samimiyet ve güven üzerine inşa edilirse o kadar sağlıklı bir biçimde devam edecektir. Bu kaygılar konuşulup aradan çıkarıldığında, sağlıklı bir başlangıç yapmak sonrasında belki de bu sağlık sorunlarını hiç problem etmeden evliliği sürdürebilmek mümkün olacaktır. Bu nedenle hasta olan kişinin doktoruna gidip problemi etraflıca konuşmak en doğru karar olacaktır.
Bu noktada partnerinizin sizden ayrılacağı, ilişkinizin devam etmeyeceği gibi bir kaygıyla bunları söylemekten kaçınabilirsiniz. Bu kaygınızda gerçekten haklı da olabilirsiniz. Burada önemli olan sizin, nasıl bir evliliğe talip olduğunuz ve nelere katlanmaya razı olduğunuzdur. Bir örnek olayla bu durumu gözden geçirelim. Nadir bulunan bir kas hastalığı olan genç bir kadın kliniğe başvurdu. Kadın yaşadığı zorluktan dolayı baston ile yürümekteydi. Ev işlerini yaparken zorlanıp yorulmasına rağmen küçük aksaklıklarla da olsa günlük sorumluluklarını yerine getirebilmekteydi. Eşinin bu durumundan dolayı sürekli onu suçladığını, hakaret ettiğini, “neden evlenip de beni bu duruma düşürdün” dediğini dile getirdi. Ayrıca şiddet gördüğünü, eşinin ondan utandığı için onunla yürümediğini, bir yere götürmediğini anlattı. Yakın zamanda aynı yere gitmek için evden çıktıkları bir gün eşi ve kendi farklı zamanlarda evden çıkmak zorunda kalmıştı. Çünkü eşi ondan utandığını ve onunla bir arada görülmek istemediğini dile getirmişti. Belki bu noktada tüm problemin erkekle alakalı olduğu düşünülebilir. Fakat unutulmamalıdır ki insanlar açısından en zorlayıcı problemlerden biri sağlık sorunlarıdır. Özellikle tüm hayatı etkileyen, günlük hayat akışını bozan ya da yatılı bakım gerektiren durumlarda insanlar zorlanabilmektedir. Karşınızdaki insanın sizin sağlık sorununa gösterdiği tepki ve size karşı aldığı tavır sizin açınızdan yol gösterici olacaktır. Birçok kişi karşısındaki insanın olumlu yönde değişeceğini varsayar. Sanıldığının aksine evlenmeden önce karşımıza çıkan tablonun çok daha karmaşık ve olumsuz bir noktada olanını evlendikten sonra yaşarız. Bu bilgiyi aklımızdan çıkarmamakta yarar olduğunu düşünüyorum.
Çizdiğim bu karamsar tablonun diğer yüzü de var tabi ki. Görme engeli ya da bedensel engeli olan eşleriyle sağlıklı ve keyifli evlilikler yürüten birçok insana da rastladığımı belirtmek isterim.
Evlilik esnasında gelişen sağlık sorunlarını ise farklı bir kategoride değerlendirmek gerektiği inancındayım. Çift belirli bir süreyi beraber geçirdikten sonra, kanser, böbrek yetmezliği vb kronik hastalıklarla mücadele etmek zorunda kalabilir. Tarafların beraberce aldığı tedbirler ve hayatlarına ilişkin düzenlemeler bu problemlerin de üstesinden gelme noktasında kolaylaştırıcı bir unsur olabilmektedir.
Çiftin kendi sağlık sorunları kadar çocuklarının yaşadıkları problemler de evlilik kalitesini önemli ölçüde etkileyebilmektedir. Uzun süreli hastane yatışları, düzenli tedavi zorunlulukları vb durumlar bir süre sonra yaşanan zorluklara ilgisiz kalan eşin suçlanmasını beraberinde getirebilir. Eşlerin günlük rutinlerini bozmakla kalmayıp sadece çocukları için yaşamalarına neden olabilir. Özellikle erkek ekonomik yükümlülüklerini öne sürerek tüm sorumluluğu kadına bırakabilir. İşte bu noktada varsa destek mekanizmaları mutlaka devreye sokulmalıdır. Bakımdan sorumlu olan kişinin zaman zaman dinlenmesi için ona destek olunabilmelidir. Eşlerin kısa süreli de olsa yalnız kalabilmeleri için imkan oluşturulması, onların bu zor günleri aşmaları ya da bir nebze de olsa soluk alabilmeleri için yardımcı olacaktır. Bu durumda olan kişilerin yardım istemekten çekinmemeleri gerekmektedir.
Hastalığın hangi yaşam evresinde meydana geldiği, bireylerin kişisel olgunluk düzeyleri ve hastalığa yüklediği anlam aynı zamanda bireysel beden imajları hastalığa verilen tepkiler ve baş etme becerilerinde belirleyici olmaktadır (Kessler, 2014).
Yazımı bir alıntı ile tamamlamak istiyorum. “Hastalık yaşamın gece tarafıdır ve er ya da geç her birimiz” bu karanlığı göreceğiz. (Susan Sontag)
Kessler, Hilda. Evlilik Terapisi. İstanbul, Prestij Yayınları, 2014.
Uzm. Psk. Danışman Pınar Koç Yıldırım
İstanbul Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölümü’nü birincilikle tamamladı ve sonrasında Marmara Üniversitesi Eğitimde Psikolojik Hizmetler Anabilim Dalı’nda yüksek lisans yaptı. “Ergenlerde psikolojik dayanıklılık ve benlik kurgusu arasındaki ilişki” konulu tezi ile uzman oldu.
Bir cevap yazın