Obsesif Kompulsif Bozukluğun Tedavisinde Bilişsel Müdahaleler

Obsesif kompulsif bozukluğun tedavisini konuşmaya başladığımız bir önceki yazıda obsesif kompulsif bozukluğun tedavisinde üç aşamadan biri olan değerlendirme, iş birliği-ilişkinin güçlendirilmesi ve psiko-eğitim sürecinden bahsetmeye çalışmıştık. Bu yazıda ise tedavinin ikinci aşaması olan bilişsel müdahalelerden devam edeceğiz.

Biliş, kısaca insanın çevresini, olayları algılama, yorumlama, anlamlandırma ve değerlendirme sürecidir. İngilizcede cognition olarak karşılık bulan biliş kelimesi, Türkçe’de kognisyon olarak da (çoğu zaman uzmanlar tarafından) kullanılabilmektedir. Zihnimizi bir bilgisayara benzetirsek; nasıl ki bir bilgisayara bir takım bilgiler girdiğimizde o bilgisayar bilgileri işleyip bize bir sonuç veriyorsa, zihnimiz de çevreden ya da içeriden gelen bilgiyi işleyip bir anlam oluşturarak tepki vermemizi sağlar. Bu tepki verme sürecine bilişsel süreç diyebiliriz. Yazılarda temel aldığımız bilişsel davranışçı terapi-adından da anlaşılacağı üzere- tam da bu anlam verme, yorumlama süreçleri ile ilgilenir.

Bilişsel modele göre bir olayın ya da durumun ne olduğu değil bizim onu nasıl yorumladığımız (düşüncelerimiz) nasıl hissedeceğimizi (duygularımız) ve nasıl davranacağımızı etkiler. Bu üçlü-hatta bedensel belirtilerimizi de eklersek dörtlü- birbirine bir zincirle bağlıdır. O zaman, düşünceleri değiştirmek duygu ve davranışlarımızı da değiştirmeye yardımcı olabilir. Bunu bir örnekle açıklamaya çalışalım. Ali kütüphaneden çıkarken arkadaşı Ahmet’e rastlıyor ama Ahmet selam vermeden yanından geçip gidiyor. Ali’nin aklından şöyle bir düşünce geçiyor: “Ahmet bana kızgın ya da kırgın olmalı, benimle konuşmak istemiyor.” Ali olup biteni bu şekilde yorumladığında hissedeceği duygu üzüntü ve değersizlik olacaktır. Ali eğer “Ne kadar kaba, insan bir selam vermez mi!” şeklinde düşünseydi, hissedeceği duygu ağırlıklı olarak öfke olacaktı. Bir başka yorumlama da şu olabilir: “Ahmet çok dalgın görünüyor, bir derdi mi var acaba, bir gidip sorayım”. Burada öfke, üzüntü ya da değersizlik değil daha çok bir merak duygusu hakim. Aynı olay, üç farklı yorum ve üç farklı duygu… Terapideki amaç sadece üçüncü yorumlamayı sağlamak değildir. Başka bir deyişle bu bir olumlu düşünme ya da mantık terapisi değildir. Mümkün olduğunca çok seçenekli, yargısız ve rasyonel düşünebilmeyi başarmaktır. Önemli olan, bir olay ya da durumla karşılaştığımızda “otomatik” olarak geliveren düşünceye hemen inanmadan, ispatlanması gereken bir hipotez gibi yaklaşabilmektir.

obsesif kompulsif

Obsesif kompulsif bozukluğun bilişsel davranışçı tedavisinde obsesyon (takıntılar) ve kompulsiyonlarla (tekrarlayıcı hareketler ve ritüeller) ilgili işlevsiz düşünceleri değiştirmek tedavide atılacak önemli bir adımdır. Obsesif kompulsif bozuklukta anahtar bilişin (kognisyonun) abartılmış sorumluluk olduğu kabul edilir. Obsesyonlar akla geldiğinde kişi bu düşüncelere karşı yoğun bir sorumluluk duygusu hisseder. Bu düşüncelere karşı mutlaka bir şeyler yapılmasının gerekli olduğunu düşünür yani fazlasıyla “önemser”. Sanki bu düşünceye karşılık bir şeyler yapmazsa o düşüncenin gerçek olacağından endişelenir ve telafi etmeye çalışır. Evden çıkmadan önce defalarca gazı, elektriği, kontrol ettiği halde çıktıktan sonra tekrar eve dönüp kontrol eden ve üstelik bir de fotoğraflarını çeken bir kişiyi düşünelim. Burada kendisini zorlayan en önemli düşünce sorumluluktur. Aklına “ Ya dikkat etmediysem, ya yanlışlıkla açık bırakmışsam.” diye bir düşünce geldiğinde kaygı ile beraber sorumluluk inancı da artar.

Dini obsesyonları olan başka bir kişiyi ele alalım. Bu kişinin aklına, gün içerisinde herhangi bir zamanda ya da tam ibadete başlayacakken, dine ve kendi inancına aykırı bir takım rahatsız edici düşünceler gelmektedir. Bu düşünceler kendi kişiliğine ve dini kimliğine uymamaktadır ama kişiyi son derece rahatsız etmektedir. Düşünmemeye çalıştığı halde bir türlü kafasından atamamaktadır. Bu düşüncelerle ilgili şöyle düşünmektedir:

“Bu düşünceler aklıma geldiğine göre benim inancım zayıf olmalı”

“Bir şeyi düşünmek ile yapmak aynı şeydir”

“Bu düşüncelerin aklıma gelmesine izin vermemeliyim/bu benim elimde”

“Bu düşüncelere karşı bir şe yapmazsam daha kötü olacağım, aklımı yitireceğim.”

Obsesyonlarla ilgili bu yorumlama biçimleri işlevsizdir ve temelinde abartılmış sorumluluk inancı vardır. Bu sorumluluk inancıyla beraber kişi kompulsiyonlar geliştirir. Eğer bu tekrarlayıcı hareketleri ve ritüelleri yapmazsa, bundan tamamıyla sorumlu olacağını düşünür ve korktuğu “felaketin” başına geleceğinden endişe duyar. Daha önceki yazılarda değindiğimiz gibi rahatsız edici, istemsiz düşüncelere verdiğimiz bu tepkiler daha sonra korkulan düşüncelerin daha fazla gelmesine neden olmakta ve bir kısır döngü yaratarak obsesif kompulsif bozukluğun daha fazla yerleşmesine neden olmaktadır. Terapinin “bilişsel” kısmında bu tarz işlevsiz yorumlamalar ele alınarak değiştirilmeye ve bu kısır döngü kırılmaya çalışılır.  Bu tarz yorumlamalar işlevsiz ve irrasyoneldir. Çünkü istemsiz düşünceler ile ilgili bildiğimiz bir şey var ki o da üzerinde tam bir kontrolümüzün bulunmadığıdır. Kısacası bir düşüncenin zihnimize gelmesini engelleyemeyiz ama geldikten sonra ne yapacağımız bizim elimizdedir. Aynı şekilde “düşünmek eşittir yapmak” inancı da doğru bir inanç değildir. Bir düşüncenin akla gelmesi ne kanunen ne de dinen bizi sorumlu yapar.

 

“Obsesyonlar aklıma geldiğinde bir şeyler yapmazsam buna katlanamam. Çok kaygılanırım”

Obsesif kompulsif bozukluğa sahip kişilerin sahip olduğu ortak düşünce kalıplarından birisi de obsesyonlara cevap vermemenin vereceği rahatsızlık hissine katlanamayacaklarına dair endişedir. El yıkama ve temizlik kompulsyonlarına sahip olan bir kişinin bunu yapma sebebi her zaman mikrop ya da bulaşıcı bir hastalık kapma endişesine dayanmaz. Bazen sadece bir rahatsızlık hissi duyarlar. Ucunda ölüm olmadığını bilirler ama iğrenme hissi o kadar yoğun olur ki bu durumun verdiği strese ve kaygıya katlanamayacaklarını düşünürler. Aynı durum simetri ve düzen obsesyonları için de geçerlidir. Simetri ve düzen takıntısı bazı kişiler için kendilerinin ya da sevdiklerinin başına bir şey gelmesi ile ilgili olurken, çoğu zaman da sadece rahatsız olma ve bu rahatsızlığa dayanamama ile ilgilidir. Örnek verecek olursak, “Sağ ayağımla kapıdan çıkmazsam çocuğumun başına bir şey gelebilir!” (sorumluluk ve büyüsel düşünce);  “Yamuk duran bir tablo gördüğümde onu düzeltmeden içim rahat etmez, başka bir şeye konsantre olamam!” (kaygıya dayanamam). Terapilerde bu durum sıkça ele alınır. Kaygının hiç bitmeyeceği, rahatsızlık hissinin hiç sönmeyeceği rasyonel bir bilgi değildir. Çünkü her duygunun bir ömrü vardır. Bir duygu olumlu da olsa olumsuz da olsa elbet azalıp sönecektir, sonsuza kadar sürmez. Çok sevinçli bir haber aldığınız anı hatırlayın. O anda duyduğunuz mutlulukla on dakika sonraki aynı mıydı? Ya da bir saat, bir gün? Aynı durum olumsuz duygular için de geçerlidir. Hiçbir kaygı ya da korku sonsuza kadar çıkmaz. Fakat obsesif kompulsif bozukluğa sahip kişiler bu riski almaktan kaçınırlar. Böylece kaygı seviyeleri belli bir oranda kalır ama hep devam eder. Bir süre sonra da daha büyük bir stres ve işlevsellikte bozulma ile karşı karşıya kalırlar.

Özetle, obsesif kompulsif bozukluğun tedavisinde aşırı sorumluluk, felaketleştirme ve olasılığı abartma gibi işlevsiz inanç ve tutumları ele almak ve değiştirmek önemli bir yer tutar. Bunların yanında, “belirsizliğe tahammül edememe”, “emin olamama” gibi sıkça rastlanılan işlevsiz inançlar da terapide ele alınarak değiştirilmeye çalışılır.  Bu tür bilişsel müdahaleler tedavinin en önemli unsuru olan davranışçı müdahalelerin daha kolay yapılabilmesine de zemin hazırlar. Önümüzdeki yazıda obsesif kompulsif bozukluğun tedavisinde kullanılan davranışçı müdahalelerden bahsetmeye çalışacağız.

Diğer Blog Yazıları

Uzm. Psk. Feyzullah Gürdaş

Uzm. Psk. Feyzullah Gürdaş lisans eğitimini Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji bölümünde tamamladıktan sonra yüksek lisansını Okan Üniversitesi’nde Sağlık Odaklı Klinik Psikoloji üzerine yapmıştır.

TÜM YAZILARI